Mart 30, 2016

Baharda Neler Yapalım-1

21 Mart itibariyle ülkemizde bahar mevsimi başladı diyebiliriz. Baharın başlaması, tomurcukların ortaya çıkışı, doğada gördüğümüz değişimler fen dersi için önemli veri özelliği taşıyor aslında. Madem öyle bu mevsimden iyice bir yararlanmak lazım diye düşünüyorum bende.

Bahar mevsimiyle birlikte yapılabilecek en güzel şey bu değişimi göstermek amacıyla bir ormana ya da koruya gitmek. Yakınımızda bulunan bol ağaçlı bir park da bize pek çok bilgi sunabilir ( tabi önceden gidip bi kontrol etmek lazım yine de) Birlikte gittiğiniz yaş grubuna göre sorularınız ve yaptığınız sorgulamalar değişir elbette. Daha miniklere yaprakların renginden, şekil benzerliklerinden ve farklılıklarından, önceki mevsimi düşünerek baharda neler değiştiğinden bahsedebilirsiniz.
                -Kışın ağaçlar nasıl gözükür?
                -Her ağaç kahverengi midir? ( kışın da yeşil kalan ağaçlara dikkat çekilir)
                -Ağaçların yaprakları birbirine benziyor mu? (geniş – iğne yapraklı ayırt edilmesi)
                -Orman kimlerin evidir? Bir ağaç kimlere yuva olabilir? ( özellikle kemirilmiş meşe palamudu görürseniz bu sizin için iyi bir kanıt olabilir, sincabın çokta uzakta olmadığını iddia edebilirsiniz.)
                -Ağaçların insanlara yararı ne olabilir ( besin ve oksijen bahsedilebilir)
                -Ağacın yaşını hesaplayabilir misiniz? ( eğer kesilmiş bir ağaç varsa halkalarını sayabilirsiniz, aksi durumda etrafını metre ile sarın, çıkan sayıyı 2.5 e bölün. Yaklaşık da olsa ağacın yaşını bulabilirsiniz ;) )

Bu süreçte kazandıracağımız önemli özelliklerden biri de Tabiat Defteri alışkanlığıdır bence. Bulunduğunuz bölgede biraz soluklanıp, bir yaprağı ya da ağacı ya da mümkünse bir çiçeği önce çizmek ardından özelliklerinden bahsetmek = işte bu kadar kolay. Bu anlamda yurt dışında pek çok kitap var. Gözlem becerisine oldukça önem veriyorlar. Çünkü doğadaki bir canlıyı gözlemlemek pek çok bilişsel ögeyi içinde barındırır. Dikkat gerekir, kısa süreli belleği çalıştırmak gerekir, ince motor kaslarını geliştirir. Bunu yaparken toprağa dokunmak onunla iç içe olmak da ayrıca psikolojik rahatlama sağlar. Psikoloji alanıyla ilgili bir uzmanlığım yok ama katıldığım tüm seminerlerde ve okuduğum tüm kitaplarda insanın doğayla bir arada olmasını, bulutları izlemesini, kuşların denizin sesini dinlemesini faydalı şeyler olarak görürler.

Konuya geri dönmek gerekirse, tabiat defteri ile ilgili bir örnek paylaşabilirim sizinle. He bu arada, çocuklara bu beceriği kazandırmak çok da zor olmadı ( ben de şaşkınım, nasıl bu kadar kolay oldu :D ) Çocuklara biraz biomimikriden bahsettim. Günümüzde pek çok teknoloji ürününün aslında canlılardan esinlendiğini söyledim ve birkaç örnek paylaştım. Dolayısıyla doğayı gözlemlemenin çok önemli bir beceri olduğunu söyledim. Gözlemleri bir deftere kaydetmenin önemini ise onlar kendisi buldu. Unutmamak için J - Bazen çocukların eşref saatine denk geliyor bence :D –


Biomimicry örnekleri;
                  


Kitaplar ise baharda yararlanacağımız diğer önemli kaynaklar.. Ben şahsen pek çok çocuk kitabı okudum ama istediğimi tam bulamadım. Çok fazla bilgi içeriyor genelde bilim kitapları. Çocukları biraz hayattan uzaklaştıracak, biraz hayal gücü katacak kitap sayısı oldukça az. Ben bir tane buldum. Evini Arayan Ardıç Tohumu kitabı , bir tohumun İstanbul’un çeşitli semtlerinde gezişini ve bir yuva arayışını anlatıyor. Ağaçlar konuştukça hem bilgi veriyor, hem de hikaye tadında geçiyor. Ben tavsiye ederim siz de biraz deneyin J



Anasınıflarında da yaptığım süreci de bir sonraki yazıda anlatayım, burayı çok uzattım J Baharla ve sevgiyle kalın **

Mart 28, 2016

Mizaç

     

Huy ya da mizaç ile ilgili pek çok soru vardır ebeveynlerin aklında. Ebeveynler bizimki biraz agresif, bizimki çok çabuk alışır çok sosyaldir, ya da bizimkinin biraz zamana ihtiyacı vardır hemen alışamaz gibi tanımlamalar yaparlar çocukları için.  Bende bugün mizaç nedir, bilimsel olarak temelinde neler yatar, nelerden etkilenir bunlardan biraz bahsedeceğim.

Mizaç (temperament) tepkisellik ve öz düzenleme bakımından biyolojik temelli bireysel farklılıklardır diye tanımlanıyor. Evet yine hiçbir şey anlamadığımız bir kitap cümlesi : D Aslında anlaşılır bir cümleydi ama İngilizceden direkt çeviri yapınca böyle oldu. Yorumlamak gerekirse, herkesin huyu farklıdır ve bu farklılıklar kalıtsal temellidir. Bu kalıtsal temelli yapı kendini verilen tepkilerle ve öz düzenleme becerileri ile ortaya çıkarır.

Mizaç tanımında geçen tepkisellik (reactivity)  kelimesi olumsuz bir anlam taşımaz. Her olay ve durum karşısında çocuklar zaten bir tepki verir. Araştırmalarda bakılan ve sınıflandırmaya sebep olan şey bu tepkiyi nasıl verdiklerine bağlı olarak değişir.

Pek çok sınıflandırma yapılır  ama genel olarak mizaç açısından çocuklar dirençli, uyumlu, ve yavaşça alışan olarak 3 ayrı grupta tanımlanıyor. Direnen mizaç, en basit yönergeleri dahi takip etmekte zorluk çekenler olarak tanımlanmış. Örnek olarak oyuncağı bırakması söylenmesine rağmen devam eden çocuklar gösterilebilir. Uyumlu mizaç, kolay alışan kültürel olarak “sıcakkanlı “ diye de tabir ettiğimiz çocuk tipi :D Son olarak yavaşça alışan ( slow to warm up) zamana ihtiyaç duyan çocuklardır. Bu gibi çocuklar yeni bir ortama gittiklerinde önce geri planda kalıp zamanla yaklaşan, iletişime geçen uyum gösterenlerdir.

Bu farklılıklara sebep olan pek çok faktör olabilir. Ama mizaca bağlı kalmak gerekirse en başta bahsedildiği gibi bunun kalıtsal bir yönü olduğu söyleniyor. Kalıtsal olarak dirençli bir yapıya meyilli olan bir çocuk stresli bir ortamda daha fazla dışa vurulan problem çıkarır. Dışa vurulan problemler agresif ve öfkeli davranışlar, kurallara uymamak olarak örnek gösterilebilir. Pek çok öğretmen şimdi sınıfındaki öğrencileri gözden geçiriyordur muhtemelen, hangisi en çok direniyor ya da kurallara uymuyor? :D


Davranışı, bilişsel yönüyle araştıran bilim insanları dışa vurulan bu davranışları incelerken doğal olarak beyin modellerinden yararlanıyorlar. Bu çalışmalarda davranış, davranış aktifleme sistemi (Behavioral Activation system), davranış durdurma sistemi (behavioral inhibition system), belirsiz uyarılma ( nonspecific arousal) olmak üzere 3 açıdan inceleniyor. Aktifleme sistemi çevresel ödül ve cezaya göre kendini şekillendirirken, durdurma sistemi daha çok korku ve cezaya göre davranışı kontrol eder. Durdurma sistemi daha düşük olan çocukların, mizaç olarak daha direnen (resistant) olduğu iddia ediliyor.  Yani çocuk kurallara uymamak konusunda kendini durduramıyor. Bilim insanlarına göre zaten bu eğilimde olan çocuklar stres ve endişe faktörleri ile çevresel olarak sürekli uyarıldıklarında aktif hale gelmesi gereken durdurma sistemleri (inhibition) devre dışı kalıyor.

 Peki ödül ve ceza deyince aklınıza ne geldi?
B.F
Skinner

Davranışçı yaklaşımın babası dediğimiz Skinner’ın iddia ettiği önemli bir şey vardır; ödüllendirilen davranış devam eder, ceza verilen davranış söner ve kaybolur. Bu açıklamanın ardından belki çoğumuzun aklına ilk olarak çikolata ve ya mahrum bırakma gibi örnekler geliyordur. Aslında algılarımız bu basit örneklerden çok daha fazlasına açık. Kabul edilen, değer verilen davranış devam ettirilirken, hor görülen hoşlanılmayan davranış son bulur. 

Karakterimizi oluştururken bizi etkileyen en önemli unsurlardan biri kültürdür mesela. Biz de erkek çocukların tepkileri “o erkek yapar” şeklinde karşılık bulurken, kızlara karşı daha höd höd bi tavır sergilenir. Erkek çocuğun yemek takımlarıyla oynaması kabul edilemez. Ya da kız çocuğuna araba hediye olarak alınmaz. Kafamızdaki bu gibi kalıplar iyi niyetle başlamış olsa da çocukların geleceğini, meslek seçimlerini, diğer cins ile kurdukları etkileşimi de etkiler.

Kendi tez konumdan örnek verecek olursam, fen ve mühendislik alanında daha çok erkeklerin olduğu iddia edilir. Kızların ise doğa vb alanlarda başarılı olduğu savunulur. Bunun temeline indiğimizde, erken çocukluk döneminde çocuklara sunduğumuz ortam ortaya çıkar. Erkek çocuklarına makineler verip onu kurcalamalarına müsaade edilir. Erkek çocuğun eline kablo ve pil verilirken, kız çocuklarına bu imkanı sunmak aklımıza bile gelmez. Çünkü bizim kafamızda kızlar kalıplaşmıştır, bebekle oynarlar. Puzzle, blok oluşturma ile ilgili oyuncaklardan kızlar için almak pek düşündüğümüz şey değildir. 

Artık biraz değişmek lazım.Söylediğimiz sözler, sunduğumuz ortamlar, yaşattığımız stres ve endişe durumları kalıtsal eğilimlerle birleşince çocuğun karakterinin bir parçası olur. Düşünerek hareket etmek gerek vesselam ;)



Mart 20, 2016

Işık Gerçekten Beyaz mı?

Özellikle fen öğretmenleri için ışık konusu ile ilgili yeni bir fikir sunmak istiyorum. Ben ilkokul 4.sınıf seviyesi ile birlikte yaptım ama ışık ile ilgili müfredat kazanımlarının dahilinde başka sınıf seviyelerinde de yapılabilir. Önce biraz sorgulamacı (inquiry) eğitim yaklaşımından bahsedeceğim, ardından da aktiviteyi sınıf ortamdan nasıl uyguladığımdan bahsedip önerilerde bulunmaya çalışacağım.
Eğitim alanındaki yaklaşımlar yıllardır yapılan çalışmalar ışığında değişmiş ve dönüşmüştür. Bu süreci geleneksel (verification diyebiliriz) yöntemden sorgulamacı yönteme doğru bir yol olarak belirtebiliriz. Önceleri, öğretmenin sınıftaki rolü öğreten, anlatan, verici konumda iken artık rehber konumuna gelmiştir. Bilginin her yerden kolayca erişilebildiği bir dünyada yaşarken bu değişim çok da şaşırtıcı değil aslında. Youtubeda milyonlarca eğitim videosu var. Vikipedia tüm sorularımıza yanıt veriyor. Google öğrencilerin yeni ansiklopedisi. Dolayısıyla, öğrenme ortamları da bilgi akışından ziyade bilginin oluşturulmasına yönelik hale geldi. Bu anlamda sorgulamacı eğitim, sorular ve keşiflerle öğrencinin bilgiyi bulmasına yönelik olarak değiştirildi ve düzenlendi.
Bugünki aktivitemize gelince.. Bu dersten çıkınca öğrencilerden beklediğimiz kazanımlar şunlar;
  • ·         Öğrenciler spektroskop yaparak beyaz ışığın içinde barındırdığı renkleri fark eder.
  • ·         Öğrenciler yaptıkları spektroskop ile florasan lamba ile diğer lambanın farklı ışık spektrumlarına sahip olduğunu keşfeder.

Sorgulamamız, tabiî ki sorularla başladı.
  • ·         Güneşin rengi nedir?
  • ·         (Florasan ışığı ve el fenerini göstererek) Bu ikisinin rengi nasıl gözüküyor?
  • ·         Sizce beyaz ışık içinde birden fazla rengi barındırabilir mi? Öyleyse hangi renkleri?
  • ·         Florasan da güneş de bize beyaz ışık olarak gözüküyor, peki sizce ikisinde de aynı renkler mi vardır?

Bu sorular öğrencilerin aklında ilk şüpheyi oluşturmada yardımcı oldu. Günün sorusunu bilim defterlerine kaydettirdikten sonra bu soruların cevabını bulmak için bir araç geliştireceğimizi söyledim. Yapacağımız aracın ismi Spektroskop. Yani ışık spektrasını bize gösteren alet. Bunun için gereken malzemelerimiz;

·         Siyah karton,
·         Eski bir koli ( geri dönüşüm yapıyoruz çünkü J )
·         Falçata, makas, bant
·         Cd
Ben falçata kullanımını yaşlarına uygun bulmadığım için koliyi A4 ölçüsünde kestim. Boyutu ayarlarken rulo haline gelip gelmediğini kontrol ettim. Ardından şekilde görüldüğü gibi hilal şeklinde bir kesik açtım. Bu hilal şeklindeki kesiğin iki yanına da minik kare şeklinde boşluk oluşturdum. Bu boşluk öğrencilerinin gözlem yapacağı yer, dolayısıyla rulo yapıp üst üste denk getirdikten sonra gözünüzle alanı kontrol edebilirsiniz.


Sınıfta spektroskop modelini hazırladığım slayt üzerinden gösterdim ve grup çalışması yapmaları için onları özgür bıraktım. Önce koliyi rulo haline getirmelerini ve kare boşluklar üst üste gelmesine dikkat ederek bantlamalarını istedim. Bu ruloyu daha iyi gözükmesi için siyah kartonla kapatabileceklerini belirttim. Rulonun açıkta kalan alt ve üst kısımları için daire şeklinde bir parça keserek kapatmaları gerektiğini söyledim. Üstteki daireye makasla ince bir çizik atmalarının ışığı gözlemlemek adına önemli olduğunu söyledim.



Öğrencilerimin yaptığı spektroskop

Yaptığımız üründe hilal şeklinde olan kesiğe CDyi eklediğimizde tamamdır! Önce güneş ışığında gördükleri renkleri, ardından karanlık bir ortamda sadece florasan fener ışığında gözlemlemelerini sağladım.
Sonuç olarak florans ışıkta kırmızı yeşil ve mor renk aşağı doğru paralel şekilde ve kesikli olarak gözükürken, normal ışıkta tüm renkler –kırmızı,turuncu,sarı, yeşil,mavi,mor- bütüncül şekilde bellidir. Sebep sonuç ilişkisini kurmaları için onlara tahmin süresi verdim. Yakaladığım cevaplar üzerinden “florans içindeki gazlar sayesinde ışık oluştururken, normal lambada önce yanma gerçekleşir ve filamentlerden ışık saçılır. İkisinin ışığı, CD yüzeyine yansıtıldığında beyaz ışığın içindeki renkler farklı açılarla yansıyarak ortaya çıkar. “ açıklamasını yaptım.
                Aktivite bilimsel süreçleri sınıf içinde gerçekleştirmek adına da önemli katkıda bulunuyor. Çünkü bir soruyla başlıyorsunuz. Bilim insanları gibi şüphe ve merak duygusunu öğrencide harekete geçiriyorsunuz. Sonra bu soruyu cevaplayabilmek için neler yapacağımızı düşündürüp rehberlik ediyor ve bir alet tasarlamalarını sağlıyorsunuz. Yaptıkları ürün ile birlikte denemeler yapmalarını sağlayıp veri toplamalarına olanak sağlıyorsunuz. Ve öğrenci, siz açıklamayı yapmasanız da sonucu denemesi ile birlikte kendi buluyor. Hem farklı bir bilgi ediniyor hem de bunu kendisi buluyor. Öğrenmenin, öğrenciye haz vermesi için her basamağı sınıf ortamında sağlamış oluyorsunuz.
Yapım aşamalarını gözlemlemeniz açısından spektroskop yapımını öğrendiğim siteyi ve videoyu paylaşayım.

                Işık konusuna başlarken ışık kaynakları ile ilgili resimler verip doğal ve yapay olarak sınıflandırmalarını isteyebilir, ışığın nasıl bir yol izlediğini bir lazer ışığı üzerine toz atarak ispatlayabilirsiniz. Yani pat diye spektroskop yapmadık biz :D önce ışıkla ilgili belli bir birikim sahibi olmalarını bekledik, sonra peki ya böyleyse diyerek sorgulamaya başladık.

                Bilimi, bilimsel süreçleri sınıfa taşımak çok da zor değilmiymiş :) Uygulayan öğretmenlerden yorumlarını bekliyorum.Tüm öğretmenlerime çokçok kolay gelsin ! 

Mart 14, 2016

Beyin Nasıl Gelişir?


Şuan aynı anda bu yazıyı görüyorsunuz, belki yakınınızdaki kahve kokusunu hissediyorsunuz ve pencere kenarında bir arabanın sesini işitiyorsunuz. Bunları tümünü ve muhtemelen daha fazlasını aynı anda yaparken müthiş bir efor sarf etmiyorsunuz. Çünkü bununla görevlendirilmiş bir yapınız var; beyin.
Beyin nöronlardan oluşan karmaşık bir ağ sistemine sahip. Aynı anda pek çok uyaranı algılayıp, yorumlayabiliyor ve üstüne bir de eylem olarak dönüt verebiliyor. Ve tüm bunları fark etmediğimiz kadar kısa sürede yapıyor.
Peki biz ne zamandan beri bu  kadar karmaşık şeyleri düşünür olduk, bu kadar zor soruları çözebilir hale geldik? Bir çocuk beyin gelişimi süresince nasıl maceralardan geçer, neler yapar ve neler onu etkiler?
Bebeğin yeni doğduğu andan itibaren 1 ve 9 aylık,2 yaş ve yetişkin haldeki beyin gelişimi

Önceden gelişim için ciddi gelişim aşamalarından bahsedilirdi. Özellikle Piaget çocuk gelişimi kısımlara ayırmış ve bu kısımlarda çocukların neler yapıp yapamayacağını belirlemişti. Şimdiki araştırmalar ise Piaget kadar sert değil. Araştırmalara göre beyin esnek bir organ ve her zaman değişime/ öğrenmeye açık. Vygotsky bu anlamda çocuk etrafında bulunan yetişkinin önemini vurgular hep. Vygotsky’e göre çocukla yetişkin arasındaki fark, kurulan iskele (scaffolding) ile aşılabilir. Çocuk da öğrenir ve gelişir.

Çocuk öğrenmek için pek çok stratejilerden geçer. Taklit ederek öğrenir mesela. Bir saat önce doğmuş bir bebek bile ona en yakın olan kişinin mimiklerini taklit eder. Ya da 1 yaşındaki çocuk kaşığın nasıl tutulacağını öğrenmek için annesini ya da babasını taklit eder.
Çocuk öğrenmek için benzerliklerden yararlanır. Eğer beşiğinden uzanarak oyuncağına ulaştıysa, salonda bir engelle karşılaştığında da onları aşarak yine oyuncağına ulaşmaya çabalar.

-mış gibi oyunu ise bir başka bilişsel gelişim yoludur. Herkesin –mış gibi oyun denemesi ya da gözlemi olmuştur. 2 yaş üzeri çocuklar tencere kapağını araba gibi kullanabilir, kumandayı telefon işlevine dönüştürebilir. Bu sembolik oyun yetişkinlere basit gelse de içinde pek çok bilişsel gelişimi barındırır. Bir çocuğun –mış gibi oynaması için üst biliş (meta cognition) ile düşünmesi gerekir. Yani o nesneyi bulunduğu durumdan çıkarıp başka bir hale dönüştürmesi gerekir. ( kumanda artık kumanda değil, o bir telefon) Bununla da kalmaz, oyununu sosyo drama haline dönüştürür. (- alo, efendim baba. Gelirken ekmek al.) Ayrıca çocuğa öz düzenleme becerisi kazandırır, çünkü kurallara uygun hareket etmek zorundadır.( bu aşamadan sonra kumandaya telefon gibi davranılması şarttır :) )

Oyun boyunca çocuğun iki önemli kazanımı olur; üst biliş ve yürütücü işlev ( executive function). Üst biliş daha önce de dediğim gibi çocuğun durumdan çıkıp üst bir bakışla bakması. Yürütücü işlev ise bilişsel kontrol denebilir. Belli bir plan ya da kararın sürdürülebilmesi için bilişsel olarak kendini kontrol etme. ( çocuğun çikolata yememesi, kendini düzenleyebilmesi- kontrol edebilmesi)
Aşağıdaki videoda bununla ilgili bir deney paylaşıyorum. Çocuklara marsmallow verip bunu yememeleri söyleniyor. Eğer yemezse ikinci marsmallow verileceği de belirtiliyor. Çocuklardan beklenen kendilerini kontrol edebilmeleri 


 Bu iki özellik öğrenmede büyük önem taşır. Çünkü kendini düzenleyebilen bir çocuk dikkatini toplar, düzene uygun davranır yani öğrenmeye hazırdır.  Üst biliş ise , çocuğa öğretilebilir. Derin düşünme (reflection) için;
-bugün neleri iyi yaptım?
-başardığım şeyleri nasıl elde ettim?
-hangi konularda zorlandım?
-bu zorlukları aşmak için ne yapabilirim?
gibi sorularla çocuk kendi kendine düşündürülebilir. Bunu her hangi bir aktivite esnasında da yapabiliriz. “sence neden böyle olmuş olabilir? Nasıl düzeltebiliriz? Çözüm yolları sunabilir misin? “ gibi.
                Eklemek istediğim son şey ise öğrenmenin gelişmesi için sosyal bir ortam şartı. Ailenin, arkadaşların ve öğretmenin dahil ve etkileşim halinde olduğu öğrenme ortamı çocuk gelişimine olumlu katkıda bulunur. Ayna nöronlar ancak sosyal ortamlarda aktiftir. Yani siz çocuk ingilizce öğrensin diye robot alırsınız, ama onun , onunla konuşan bir yetişkine ihtiyacı vardır. Siz çocuğa dünyanın en güzel oyuncağını alırsınız, ama bir arkadaşıyla oynadığı sembolik oyun onun gelişimini olumlu etkiler. 

Unutmayın, prososyal aktiviteler yani sevdiğin insanlarla birlikte olmak, konuşmak ve vakit geçirmek beyinde çikolata ile aynı bölgeyi uyarır! ( bunu herkes anlayana kadar söylicem evet :D )

references;
Goswami, Usha C., and Peter Bryant. Children's cognitive development and learning. Primary Review, 2007.

Mart 06, 2016

Gen mi Çevre mi ?

      Beyin gelişiminde çevre mi gen mi sorusu araştırmacılar tarafından hep sorulmuş ve bakış açısına göre farklı yanıtlar bulmuştur. Kimi çocuk gelişimine bakıldığında IQ seviyesinin tamamen genetik kaynaklı olduğunu iddia ederken, kimi bu durumun çevresel faktörlerle açıklanabileceğini savunmuştur. 
  
    Özellikle çocuk gelişiminde etkili olan şey bence şudur diyemeyeceğim ama okuduğum güncel makalelerden de örnekler vererek kendi fikirlerimi ortaya koyabilirim. 


Pek çok makale çevreyi araştırırken değişken olarak sosyoekonomik statüyü seçiyor. Yani acaba statü olarak daha yüksek olan bir ailede yaşayan çocuk mu daha akıllı yoksa statü olarak daha düşük olan bir ailede yaşayan çocuk mu..Bu araştırmaların sonucunu açıklamadan önce değişkenleri netleştirmek gerekir. 

Nedir yüksek sosyoekonomik statü? Literatüre göre eğitimli, geliri yüksek ve mesleği olan aileler daha yüksek bir sosyoekonomik statü (SES) ye sahip. Peki çocuğun zekası nasıl belirlenir? IQ, okullaşma oranı, okul başarısı da çocuğun zekasının kanıtı olarak sunuluyor. 

Araştırmalar yüksek SES yaşayan çocuklardiğerlerine göre daha zeki olduğunu savunuyor.Çocuğun zekasını doğrudan geldiği ailenin statüsüne bağlamamak gerekir diye düşünüyorum ben. Muhakkak ki bu değişkenin altında çocuğu etkileyen başka faktörler vardır. Mesela bunlardan bazıları, yüksek SES ailelerin çocuklarıyla daha çok sohbet ettiği,müze-hayvanat bahçesi gibi yerlere getirdiği, birlikte daha çok vakit geçirdiği ve bu ailedeki çocukların kitaba daha kolay eriştiği olarak söylenebilir. 

Buna karşılık daha düşük SES gelen çocukların beslenme ve barınma gibi ihtiyaçlarının karşılanmaması, kaotik bir aile ortamı, şiddete ( görsel olarak veya bizzat kendisine) daha çok maruz kaldığı gerçeği araştırmalarda sıralanmış. Bu faktörler onların hem hafıza ve bilişsel kontrol süreçlerinde hem de sosyal davranışlarında diğer çocuklara göre daha dezavantajlı olmasına yol açıyor. 



Araştırmalara sadece bu açıdan bakarsak,çocuklukta yaşanan bir eşitsizlikten bahsedebiliriz. Bu şekilde düşünmek düşük SES'ten gelen çocukları kaderlerine bırakmak demek olur. Ama durum o kadar da umutsuz değil. Sizin hayatınızda da eminim pek çok örnek vardır, zor bir ailede dar geliriyle mücadele edip güzel bir meslek sahibi olan insanlar..İşte benim hep merak ettiğim şeylerden biri bu.. Madem düşük SES çocuğun hem duygusal hem de bilişsel gelişiminde bu kadar etkili ise dar gelirli aile çocuklarının başarılarının altında yatan sır ne? 

Cevap aslında çevre ile ilgili yapılan araştırmaların kendisinde.. Aile. 

Yapıcı ve destekleyici, kabul eden, duygusal ve sözel olarak duyarlı aile çocuğun gelişimini olumlu yönde etkiliyor. Bu özellikleri bilişsel uyaranlarla desteklediğinde gelişim tamamdır. Özellikle erken çocukluktan itibaren öğrenme ortamı ( nohutları sayma, evdeki eşyalarından renklerini öğretme.. ), dil gelişimi ( kelimelerin ebeveyn tarafından doğrularıyla tekrarlanması), modelleme, farklı deneyimlerin yaşatılması ( çok zor bişey değil, evde birbirinden farklı iki tane beze dokundursanız çocuk için deneyimdir. Bknz Montessori eğitimlerine, tamamı evdeki gerçek yaşam ürünleriyle yapılır ) ve aile katılımı çevresel uyaranlardan bazılarıdır. 

Konuya bir de zamane ebeveynler tarafından bakmak istiyorum. İstediği kadar yüksek SES'ten gelirse gelsin, eğer çocuk aile ile vakit geçirmiyorsa, annesi ve babasıyla parkta bahçede oyun oynamıyorsa, annesinin kucağına oturup kitap okumuyorsa, ben bugün renkleri öğrendim diye eve gittiğinde telefon ya da bilgisayara gömülmüş ailesinden yanıt alamıyorsa bu çocuğun bilişsel ve duygusal gelişiminden söz edilebilir mi? Araştırmaların bu anlamda güncellenmesi gerektiğine inanıyorum. Zira ebeveynlik çocuğu bir atölyeye getirip fotoğrafını tüm sosyal medyada paylaştıktan sonra kendini oralara kaptırmak ise nerede bu çocuğun duygusal gelişimi? Yeni nesilde yaşanan öfke patlamaları, beklemeyi bilmeyen sabırsız ve tatminsiz çocukların sebepleri ne olabilir bi' daha düşünmek gerekir.



Son olarak eklemek istediğim bir şey var. Öğrenme Nörolojisi dersinde okuyup tekrar ve tekrar şoka girmiştim bu sayede. 

Bir bebek düşünün, annesinin kucağından alınmış ve bi yere oturtulmuş. Hele de yabancı bir ortamda ise çocuğun muhtemelen kollarını annesine uzattığına şahit oluruz. Eğer yanıt alamazsa ağlamaya başlar ve şiddetini giderek arttırır. Tekrar kucağa alındığında ise sakinleştiğini fark ederiz. Çünkü sarılmak ( özellikle birincil bakıcı- anne tarafından ise ) çocuğun beynini ve hormonlarını etkiler. Gergin bir durumdan kurtulduğunu anlar ve sakinleştirici hormonlar vücuduna salınır. Şaşırtıcı olan şu ki anne sütünü özel yapan şey de budur. Çünkü anne sütü de çocuğun stresini azaltan ve rahatlamasını sağlayan oksitosin ve prolaktin hormonlarını içerir. 

Mutlu ve huzurlu olmak için çikolata yiyebilirsiniz, beyin gerekli hormonları salgılar evet. Ama vücudunuza zarar vermeden bunu yapmanın yolu birlikte mutlu olduğunuz insanlarla vakit geçirmektir. Beyinde aynı bölgeyi uyarır ve aynı hormon ve nörotransmitterleri salgılatır. 

Çocuğun başının okşanması bile binlerce nöronun ( beyin hücresi) aktif olmasını sağladığı kanıtlanmışken uygulamayı sizlere bırakıyorum.

Aşağıdaki videoda çocuğun tepkilerine karşılık veren anne ile bebeğin etkileşimini göreceksiniz. Annesinin gülümsemesi bile bebek için ne kadar önemli öyle değil mi? 



Sevgilerimle <3 

referanslar; 
Noble, Kimberly G., et al. "Neural correlates of socioeconomic status in the developing human brain." Developmental science 15.4 (2012): 516-527.

Neville, Helen J., et al. "Family-based training program improves brain function, cognition, and behavior in lower socioeconomic status preschoolers."Proceedings of the National Academy of Sciences 110.29 (2013): 12138-12143.

Farah, Martha J. "Mind, brain, and education in socioeconomic context." The Developmental Relations among Mind, Brain and Education. Springer Netherlands, 2010. 243-256.