Mart 28, 2016

Mizaç

     

Huy ya da mizaç ile ilgili pek çok soru vardır ebeveynlerin aklında. Ebeveynler bizimki biraz agresif, bizimki çok çabuk alışır çok sosyaldir, ya da bizimkinin biraz zamana ihtiyacı vardır hemen alışamaz gibi tanımlamalar yaparlar çocukları için.  Bende bugün mizaç nedir, bilimsel olarak temelinde neler yatar, nelerden etkilenir bunlardan biraz bahsedeceğim.

Mizaç (temperament) tepkisellik ve öz düzenleme bakımından biyolojik temelli bireysel farklılıklardır diye tanımlanıyor. Evet yine hiçbir şey anlamadığımız bir kitap cümlesi : D Aslında anlaşılır bir cümleydi ama İngilizceden direkt çeviri yapınca böyle oldu. Yorumlamak gerekirse, herkesin huyu farklıdır ve bu farklılıklar kalıtsal temellidir. Bu kalıtsal temelli yapı kendini verilen tepkilerle ve öz düzenleme becerileri ile ortaya çıkarır.

Mizaç tanımında geçen tepkisellik (reactivity)  kelimesi olumsuz bir anlam taşımaz. Her olay ve durum karşısında çocuklar zaten bir tepki verir. Araştırmalarda bakılan ve sınıflandırmaya sebep olan şey bu tepkiyi nasıl verdiklerine bağlı olarak değişir.

Pek çok sınıflandırma yapılır  ama genel olarak mizaç açısından çocuklar dirençli, uyumlu, ve yavaşça alışan olarak 3 ayrı grupta tanımlanıyor. Direnen mizaç, en basit yönergeleri dahi takip etmekte zorluk çekenler olarak tanımlanmış. Örnek olarak oyuncağı bırakması söylenmesine rağmen devam eden çocuklar gösterilebilir. Uyumlu mizaç, kolay alışan kültürel olarak “sıcakkanlı “ diye de tabir ettiğimiz çocuk tipi :D Son olarak yavaşça alışan ( slow to warm up) zamana ihtiyaç duyan çocuklardır. Bu gibi çocuklar yeni bir ortama gittiklerinde önce geri planda kalıp zamanla yaklaşan, iletişime geçen uyum gösterenlerdir.

Bu farklılıklara sebep olan pek çok faktör olabilir. Ama mizaca bağlı kalmak gerekirse en başta bahsedildiği gibi bunun kalıtsal bir yönü olduğu söyleniyor. Kalıtsal olarak dirençli bir yapıya meyilli olan bir çocuk stresli bir ortamda daha fazla dışa vurulan problem çıkarır. Dışa vurulan problemler agresif ve öfkeli davranışlar, kurallara uymamak olarak örnek gösterilebilir. Pek çok öğretmen şimdi sınıfındaki öğrencileri gözden geçiriyordur muhtemelen, hangisi en çok direniyor ya da kurallara uymuyor? :D


Davranışı, bilişsel yönüyle araştıran bilim insanları dışa vurulan bu davranışları incelerken doğal olarak beyin modellerinden yararlanıyorlar. Bu çalışmalarda davranış, davranış aktifleme sistemi (Behavioral Activation system), davranış durdurma sistemi (behavioral inhibition system), belirsiz uyarılma ( nonspecific arousal) olmak üzere 3 açıdan inceleniyor. Aktifleme sistemi çevresel ödül ve cezaya göre kendini şekillendirirken, durdurma sistemi daha çok korku ve cezaya göre davranışı kontrol eder. Durdurma sistemi daha düşük olan çocukların, mizaç olarak daha direnen (resistant) olduğu iddia ediliyor.  Yani çocuk kurallara uymamak konusunda kendini durduramıyor. Bilim insanlarına göre zaten bu eğilimde olan çocuklar stres ve endişe faktörleri ile çevresel olarak sürekli uyarıldıklarında aktif hale gelmesi gereken durdurma sistemleri (inhibition) devre dışı kalıyor.

 Peki ödül ve ceza deyince aklınıza ne geldi?
B.F
Skinner

Davranışçı yaklaşımın babası dediğimiz Skinner’ın iddia ettiği önemli bir şey vardır; ödüllendirilen davranış devam eder, ceza verilen davranış söner ve kaybolur. Bu açıklamanın ardından belki çoğumuzun aklına ilk olarak çikolata ve ya mahrum bırakma gibi örnekler geliyordur. Aslında algılarımız bu basit örneklerden çok daha fazlasına açık. Kabul edilen, değer verilen davranış devam ettirilirken, hor görülen hoşlanılmayan davranış son bulur. 

Karakterimizi oluştururken bizi etkileyen en önemli unsurlardan biri kültürdür mesela. Biz de erkek çocukların tepkileri “o erkek yapar” şeklinde karşılık bulurken, kızlara karşı daha höd höd bi tavır sergilenir. Erkek çocuğun yemek takımlarıyla oynaması kabul edilemez. Ya da kız çocuğuna araba hediye olarak alınmaz. Kafamızdaki bu gibi kalıplar iyi niyetle başlamış olsa da çocukların geleceğini, meslek seçimlerini, diğer cins ile kurdukları etkileşimi de etkiler.

Kendi tez konumdan örnek verecek olursam, fen ve mühendislik alanında daha çok erkeklerin olduğu iddia edilir. Kızların ise doğa vb alanlarda başarılı olduğu savunulur. Bunun temeline indiğimizde, erken çocukluk döneminde çocuklara sunduğumuz ortam ortaya çıkar. Erkek çocuklarına makineler verip onu kurcalamalarına müsaade edilir. Erkek çocuğun eline kablo ve pil verilirken, kız çocuklarına bu imkanı sunmak aklımıza bile gelmez. Çünkü bizim kafamızda kızlar kalıplaşmıştır, bebekle oynarlar. Puzzle, blok oluşturma ile ilgili oyuncaklardan kızlar için almak pek düşündüğümüz şey değildir. 

Artık biraz değişmek lazım.Söylediğimiz sözler, sunduğumuz ortamlar, yaşattığımız stres ve endişe durumları kalıtsal eğilimlerle birleşince çocuğun karakterinin bir parçası olur. Düşünerek hareket etmek gerek vesselam ;)



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder