Aralık 21, 2016

Alüminyum folyodan bir gemi yapsaydık..

Helloö!
Bugün bizim uşaklarla bir takım çalışmalar yaptık. Özetle anlatacağım bu sefer, çok detay vermek yaratıcılığı olumsuz etkiliyor bence. Boşlukları öğretmenler/anneler/babalar tamamlasınlar efendim =))

Bugün Roald Amundsen’in hikayesiyle başladık. Yine bilim çocuk dergisinden buldum. Allah razı olsun şu dergiye emeği geçen herkesten. Her noktası ayrı güzel ayrı verimli bu derginin. Bu kez, derginin kendisini getirdim sınıfa. Zaman zaman durdurarak okuduk Roald’ı. İlkokul sıralarından başlayan bir merakla, bilmediği kıtalara keşif yolculuğuna çıkmış cesur bir bilim insanı. Roald’ın ardından, yine güney kutbuna giden Türk bilim insanlarının resimlerini gösterdim. Resimlerine bakarak ne üzerine çalıştıklarını bulmaya çalıştık. Kimi canlılar üzerinde, kimi ise buzulların boyutları ile ilgileniyordu. Hikayenin sonunda Roald’ın hazırladığı gemi ile 6 ay yolculuktan sonra Güney Kutbuna vardığı ile son buluyordu. Bende öğrencilere, bugünki deneyin sonunda bir gemi tasarlayacaklarını ifade ederek bu kısmı tamamladım.



Sınıftan topladığımız malzemeleri suda yüzer mi yoksa batar mı diye tahmin ettik. Yazıyla işler zor olunca, çözüm olarak oyuncakları sadece kartonun üzerine çektik.

Ardından su dolu kovamız ile tek tek denememizi yaptık. Batar dedikleri oyuncaklar yüzünce, bizim çocuklar şok =)

Deneyin sonucunu veri tablomuza resimleyerek not aldık.
Daha sonra modelimize için malzemelerini verdim. İsterseniz malzemeleri arttırırız, isterseniz azaltabiliriz diye belirttim. Önemsediğim noktaları da başlamadan söyledim. Suda yüzmesi gerekiyor, ve herkes kendi tasarımını yapmalı deyip kendi hallerine bıraktım.
“iğritminim bin yipimimmmm” diye mızırdayanlar oluyor, olacak  =)) Fekat, umursamayın, yaşasın kötülük. Öyle değil tabi, umursadım, yaparsın sen ooo sen mi yapamıcaksın dedim. Hemen güvene geldi çok şükür. Ama yardıma ihtiyacınız olursa ben buradayım dedim. Bantlarını kesmek, ucundan tutmak gibi yardımlarda bulundum. Ama canım çocuklar, nasıl yapıcam diye fikir bile sormadılar. Kafalarında belirlediler. Ve modellerimiz;




Tüm modeller yüzdü, ben tasarımlarını da çok beğendim. Yaratıcı öğretmenler, yaratıcı çocukların gelişimine katkıda bulunurlar. Çok şükür, hep alnımız ak çıktık derslerden ;)


Anne/babalar ve öğretmenlere son küçük önerim, çocuklar alüminyum folyo, pipet, plastik bardak gibi birkaç aletle sevinebilen varlıklar. Suda yüzen gemilerini görünce inanılmaz sevindiler. Ben de çok sevindim valla =)) Üstelik bu gibi deneyimler, bilimsel ve mühendislik anlamında da zihinsel gelişimlerini sağlıyor. STEM, Türkçesiyle FETEMM olan Fen Teknoloji Matematik ve Mühendislik çalışmaları günümüzde oldukça populer. Hala üzerine çalışmalar sürüyor. Siz de bu eğitim yaklaşımını birkaç küçük aletle evinize taşıyabilirsiniz. 

Roald Amundsen misali, bilmediğimiz, ayak basılmayan kıtalara adım atacak cesaretimiz varsa, bilime devam..

Sevgilerimle (: 

Aralık 18, 2016

Kaşık mı Deneyi???

Merhaba ^.^

Bugün yeni bir deneyle devam ediyoruz. Yine malzemeleri herkesin evinde, okulunda bulunan kolay malzemeler. Üstelik bilimsel pratiklere dayandırıldığında da gayet iyi işliyor..

Bu hafta çocuklarda çokça fark ettiğim bir problem üzerine neler yapabilirim diye düşündüm. Siz de birkaç çocukla konuşsanız zihinlerindeki bilim insanı algısını hemencecik ortaya çıkarabilirsiniz. Çocuklar genelde bilim insanını, doğa üstü işler yapan, sihirli robotlar geliştiren varlıklar olarak tanımlıyorlar. Bunun yanında, çoğu insan olduğunu bile düşünmüyor. Yani somut bir fikir bir türlü oluşmuyor.

Bu algıyı yenebilmek için yurt dışında bir örnek görmüştüm. Youtubeda bir seri halinde “astronotlar uzayda nasıl yaşıyor” ile ilgili videolar var. Onların da bizim gibi bir insan olduğunu, yemek yediğini, dişini fırçaladığını gösteren gayet günlük videolar bunlar. Çocuklar için de etkili oluyor. Zihinlerinde somut bir şey haline geliyor böylelikle. Bence en önemli bir diğer yanı da bilim insanı olmayı hedefi haline getirebiliyor. Çünkü ne kadar ulaşılabilirse, o kadar hedeftir. Zira bu astronot videolarından ve derslerinden sonra, ben astronot olucam öğretmenim diyen pek çok mini minnak öğrenci gördüm.

 Bu sebeple ben de bir bilim insanıyla başladım derse. Konumuz iletken ve yalıtkan olunca, Benjamin Franklin olmazsa olmazdı. Bilim çocuk dergisinin ( bu ülkenin en güzel şeylerinden biri bu dergi) , Simit ve Peynir ile Bilim insanı öyküleri diye bir kısmı var. O bölümde pek çok bilim insanına yer veriyorlar. Benjamin’in olduğu bölümü bulup indirdim ve bir poster haline getirdim, fotoğrafta gözüktüğü gibi. Hikayeyi de onları meraklandıracak şekilde okudum. Güzel sorular sordu çocuklar..
-Öğretmenim, Benjamin kız mı erkek mi?
-Benjamin nerede doğmuş?
-Neyi bulmuş? ..
Benjaminin hikayesini okurken bir kısmı anlatmadım.(Foto dersin sonunda çekildiği için tüm bölümler açık ama aslında bir parça arka yüzünden yapıştırılmıştı) Şöyle ki, Benjamin uçurtma ile yağmurlu ve bol yıldırımlı bir günde bir deney yapıyor. Uçurtmasına bir anahtar takıyor. Amacı anahtarın, iletken olup olmadığını belirlemek. Ben çocuklara uçurtmasına ne taktığını söylemedim, bunun yerine yaptığınız deneyin sonunda ne kullandığını siz tahmin edeceksiniz dedim.

Ardından onlara malzemeler verdim. Plastik, metal ve tahtadan olmasına özen gösterdiğim oyuncak, kalem, kutu, kaşık gibi malzemeler bunlar. Ardından iki tane grup yapmalarını istedim. Yönergemi verirken, “ önünüzdeki malzemeleri en çabuk ısınanlar ve çoook yavaş ısınanlar olarak iki gruba ayırın” dedim. Kafalar biraz karışmıştı tabi, aynı grupta hem metal hem tahta hem de plastik görmek mümkündü.

Yaptıkları sınıflandırmayı anlamaları için bir deney yapmaya karar verdik. Plastik, tahta ve metal kaşıklara aynı boyutta margarin koyduk ve aynı sıcaklıktaki suyun içine bıraktık. Tahminlerini dinledim. Sizce, hangi kaşık en çabuk kaydırır bu yağı? Hıphızlı ısınıp en tepedeki yağı kaydıran hangi kaşık olabilir?  Çocuklar plastik ve tahtaya yöneldiler. Bir tanesi demir kaşık dedi.. Sonra koyduk önümüze kaşıkları gözlem yaptık. Aa ne görelim J Metal kaşıktaki yağ 5 dakika içerisinde kayıverdi. Bizde 1. Kaşıkkkkk… Metaaaaalll diye kutladık. Deneyimizin sonucunu da yine not aldık.


Sonra onlara bir model yapmalarını istedim. Kendi hayatlarını da içine katmak için, evinizde ısıyı hemencecik ileten bir malzemeyi çizmelerini istedim. Aman efendim, tost makineleri, çaydanlıklar, tavalar J Pek güzel modellemeyi yaptık.

En baştaki soruya döner isek, Benjamin ne kullanmış olabilirdi? Bir plastik mi? Bir tahta mı? Bir metal mi yoksa? Tabiiiki demir öğretmenim deyince bir mutlu oldum tabi.Sonra tahmin ettiler ama anahtar akıllarına gelmedi.  Hikayeyi de tamamladık, dersi de..

Hem bilim insanını hem bilimse pratikleri içine kattığımız, zihinlerin bol bol çalıştığı güzel bir ders oldu. Bu ve bunun gibi pek çok deney var piyasada. Önemli olan deneyin içeriğini zengin tutmak. Bilimin doğasından uzaklaşmadan, tahmin ettirerek, veri toplayarak, kendi yaşamından örnekler katarak zenginleştirebilmek asıl olan.


Çocuğun gelişimine önem veren, dersine bilimi katan anne/baba ve tüm öğretmenlere sevgi ve saygıyla .. 

Aralık 09, 2016

Waldorf Eğitiminden Bilim Eğitimi ve Yaratıcılığa Dair Örnekler

Yine mi Waldorrfff :P 

Evet çünkü bu sefer bir başka açıdan bakacağız Waldorf’a. Bilim eğitimi ve yaratıcılığa olan etkisi neymiş bir inceleyelim, görelim.

Daha önce de söylediğim gibi kaynak kitabı öğrencinin kendisi tarafından yapılan bir okulda muhakkak ki yaratıcılık hat safhadadır. Peki bunu nasıl sağlıyorlar? Hemen söyleyelim, tabii ki okul öncesinde çocuğa sundukları ortam ile. Belki pek çoğunuzun aklına, çeşit çeşit oyuncaklar, bebekler, arabalar gelmiş olabilir. Aslında yanlış da değil ama öyle düşündüğünüz gibi elektrikli araba, kumandalı araba, Sindy bebek değil bunlar. Waldorf’ta kullanılan bebekler bezden, arabalar kütükten =)

Waldorf’a göre 3 ay- 4 yaş grubu için çok fazla detaylı ürünler uygun değil. Bu yüzden eli kolu ağzı burnu belli olan, yüzünde belli belirsiz bir ifadeye sahip bez bebekler bu yaşın oyuncağı. Bu oyuncakları bez ve keçe kullanarak yapmışlar, yapılışını kitapta göstermişler, azıcık eli becerikli tüm anneler yapabilir. Kız erkek fark etmeksizin tüm çocukların bebekle oynaması gerektiğini söylüyorlar, katılıyorum =)

Bir diğer oyuncak yine keçe ile yapılmış yer kuklaları. Özelikle 3ay-4 yaş grubundaki çocuklar için taklit etme, rol yapma, ilişkiler kurma önemlidir. Evcilik oyunu da bunların gelişimi için biçilmiş kaftandır. Bu oyunlarda kuklalardan yararlanabilir, isimler verebilir, onları konuşturabilir.




Benim beğendiğim bir diğer uygulama da duvar panosu. Bir bez üzerine keçelerle yapıştırılıp çıkartılabilecek, düğmeli, boşluklu şekilde dizayn edilen pano çocuğun hayal gücünü geliştirecek, hikayeler oluşturacaktır. Bunun gibi örnekleri Türkiye’de yapanları görmüştüm. Hatta keçeden kitap dizayn eden öğretmenler/anneler vardı. Hem yapıştırıcıyı açma kapama, düğme ile uğraşma küçük kas hücrelerinin de gelişmesini sağlayacak, minik parmaklar daha aktif hale gelecek J

  
Yandaki resimde ise bir alan oluşturmuşlar. Oyuncak bebekler için yatak, ya da her hangi bir oyun için yuva olabilir. Ben bunu sevdim fakat aslında bu bizim beşiklerimizden farklı değil ..

Bu örneklere kütüklerin yan yana dizilmesiyle oluşan trenler, dal ve kütük parçalarıyla oluşturulan çitler, kurdeleler, kumaş ve tül parçalarını da eklersek çocukların ne oyunlar hikayeler ürettiğine şaşkınlıkla izleriz bence.. Ne demişler, less is more .. Az, çoktur aslında ;)

Gelelim bilime ^.^ Valla nasıl uyguladıklarını gözümle görmedim ama kitap ve makalelerine bakınca nasıl  bir fikirde olduklarını anladım. Keşfetmeye fazlasıyla önem veriyorlar. Doğanın içinde ve doğal bir akışta bilim öğrenilmesini sağlıyorlar. Örneklerle izah edelim şimdi.

Çocukların duyularının gelişimi çok önemli, bu yüzden onlara olabildiğince malzeme sunarak keşfetmelerini sağlamalıyız. Waldorf’ta sesi keşfetmesi için yine ağaç dallarından yararlanmışlar.  Beşiklerin başına görsel ürün asılması için yine doğa ürünlerinden yararlanmışlar. Aman bırakın plastik hayvanları, asın yaprakları ^.^
Bu kısım pek hoşuma gitti. Zira fen eğitiminde gündem konusudur STEM eğitimi. Yani Fen, Teknoloji, Mühendislik ve Matematik bütünlüğü. Bu anlamda mühendislik çalışmaları önemli bir yer tutuyor. Ve Waldorf bizi yine şaşırtmıyor, denge ürünleri için yine tahta blokları tercih ediyor. Kitaplarında, ağaçların parçalarını kesip zımparalayın diye kolaycacık anlatıyor. Köye yolu düşen, marangoza yakın olanlar kendi ürünlerini yapabilirler zannımca.



Ve mıknatıs :) Benim de dersimde kullanmayı planladığım bir oyunu görüyoruz yan tarafta. Keçeden balıklar, dallardan oltalar yapıp uçlarına mıknatıs eklemişler. Mıknatısın çekim kuvvetini böyle bir oyun içinde defalarca deneyecektir bir minik :]

Paraşüt yapımını belirtmişler kitapta. Ben de yer çekimi konusunu işlerken okul öncesi ekibiyle bu paraşütten yapmıştım. Sandalyelere çıkıp havadan aşağı doğru atmıştık paraşütlerimizi. Aynı anda aynı seviyeden attığımız objelere göre daha yavaş salına salına düşmüştü yere. Bu gözlemi yapmaları bile onların beyninde yeni nöronların oluşmasına, yeni deneyimlere ve meraklara sebep olacağından eminiz.


Bir de dalları silikon ile yapıştırılmış bir sandal var anlatmak istediğim. Suyun kaldırma kuvvetini anlatırken, çeşitli nesnelerle yüzme batma denemeleri yaptırabilirsiniz. Ardından da böyle bir sandal modellemelerini isteyebilirsiniz. Bi kaç hafta sonra bu dersi gerçekleştireceğim inşallah, paylaşırım ^.^


Son bir =)  Keçeden oluşturulmuş top ile oyuna da önem veriyorlar. Bunu da bilim içine alıyorum çünkü top ile oynamak kuvvet konusunun kendisidir. Şiddeti, yönü, şeklini değştirebiliyor muyuz topun? Ne kadar şiddetli atarsak daha uzağa gider? Ya da yakında bir hedefe atabilmek için ne kadar yavaş atmalıyız? Tüm bunlar basit top oyunlarında keşfedebilir. Ayrıca karşılıklı olarak oynadığında, el göz koordinasyonu da gelişecektir.

 Waldorf bol bol doğa gezileriyle de destekliyor bilim eğitimini. İçerikler güzel, uygulamayı da göreceğiz inşallah =)

Üreten, okuyan, araştıran tüm anne/baba ve öğretmenlere sevgilerle :)


Aralık 08, 2016

Waldorf Eğitimi Üzerine


Okul öncesi eğitimine olan merakımdan mütevellit ülkemizde de olan bazı anaokulu türlerini araştırmak istedim. Fekat buna ülkemizde olmayandan başladım =))Ve işte.. Waldorf !

Waldorf ile ilgili yapılan çok fazla araştırma yok. Olan araştırmalarda da devlette okuyan öğrencilere göre istatistiksel fark oluşturacak şekilde daha yaratıcı oldukları ortaya çıkmış. Aynı zamanda dil ve matematik eğitiminde de %75, %65 oranlarıyla daha iyi sonuçlar elde ettikleri belirlenmiş. Nitel olarak yapılan bir araştırmada da vakitlerini televizyonla geçirmeyen, üretici ve sosyal bireyler olduğu belirlenmiş. O zaman bakalım bu birey nasıl bir eğitim almış;
Waldorf, doğa etkinliklerini okulun merkezine aldığı için dikkatımı celbetmişti. Bunu yanında okulda hiçbir teknolojik ürünün olmaması, kaynak kitap kullanmamaları, sınıf ortamındaki o otantik doğanın içindeymişsin hissi bende bayağı merak uyandırmıştı. Bu merakla bende makaleler ve kitaplardan yararlanarak eğitimin felsefesi, uygulamadaki etkinlikleri hakkında bilgi edindim, burada da genel halleriyle paylaşayım diyorum.

Şimdi.. Efendim bu eğitimin başlangıcı Rudolf Steiner’a dayanıyor aslında. Kendisi, filozof ve eğitimci yanının ağır bastığı bir bilim insanı. Kaynaklara göre eğitimin kurulması 1. Dünya savaşının ardından ortaya çıkan bir fikirdi. Steiner’a göre yeni insan yaratmak ancak eğitimin yenilenmesiyle mümkündü. Bu amaçla duygu, irade ve düşünce bütünlüğünü koruyan bir eğitim düzenlemek.

Bu eğitim bazı temel ilkelere dayandırılmış.
Mesela ne öğreteceklerine değil de, öğrencinin ne öğreneceğine odaklanıyorlar.
Ayrıca din, dil, ırk fark etmeksizin tüm insanlığa kapılarını açık bırakmışlar. Bunun örneklerini etkinlik kitaplarında da gördüm. Örneğin çocukların oyuncaklarında, etnik kıyafetli çocuklara, esmer tenlere, turuncu saçlara yer verilmişti.

 Bunun yanıda özellikle “ritim” duygusuna çok önem vermişler. Onlara göre doğada nasıl bir döngü ve düzen var ise, ve bu da bize rahatlatan bir faktör ise çocuk da aynı şekilde ritim ve düzene dayalı bir eğitim almalı. Yani, günün akışını çocuk bilmeli; sabah ana ders ile başlanır, sonra oyun vakti gelir, sonra yemek yenir gibi. Ya da günlere vurduğumuzda, pazartesi yemekte sebze günü, Salı et günü gibi. Hatta demişlerki, evlerinizde de böyle bir düzen olsun. Haftasonu çocuğunuzla bahçe aktivitesi, Pazar günü ütü günü gibi.  

                             
 Sonra, efendim bu okulda yönetici yokmuş.Öğrenci ve öğretmenin birbirine üstünlüğü yok, bi hiyerarşi olmadığı için yöneticiye de ihtiyaç yokmuş. ( Bunu tuttum :P) Bu felsefe, bizim üniversitede çokça dile getirilen bir konudur. Pek çok hocamızın çok güzel örnekleri vardı somut olarak gördüğüm. Mesela masanın başına değilde, bizlerin arasına oturan bir hocamız vardı, pek bi severdim bu hümanistik tavırlarını.

Değerlendirme sistemi ise, notlardan değil de gelişim raporlarından oluşmakta imiş. Bu konuda kafamda soru işaretleri var aslında. Notu ben de sevmiyorum ama bu sefer ölçme ve değerlendirmelerinizi çok sağlam yapmalısınız, o raporları gerçek bir araştırmacı gibi verilere dayandırarak yazmak lazım. Gözlemler, anekdotlar, ölçekler çok iyi kayda alınmalı vee bence okul ortamında bunun gerçekleşmesi bana inandırıcı gelmiyor.

Son olarak da hayal gücü ve yaratıcılığa önem veriliyor. Hatta fazlasıyla önem veriliyor. Bir okul düşünün, kitap yok. Öğrenci kendi kitabını kendisi üretiyor. İster resim, ister şarkı, ister el işi ile konuyu kaydediyor. Çünkü Steiner diyorki her çocuk öğrenir, ama farklı yollarla öğrenir. Burada öz düzenleme becerisine de değiniyor aslında. Ben katılıyorum bu ilkeye de, şahsen geleneksel yöntemle öğrendiğim konuları evde resimle, kısa notlar tutatak, renkli kalemlerle kavram haritaları oluşturarak öğrenirdim, hala da öyle öğreniyorum.

Velhasıl, genel itibariyle eğitim böyleymiş.Grdüğünüz gibi yaşamın içinden, yaşamın kendisi olan bir ortam sunulmuş. Doğaya ait olmayan hiç bir şey yok. Ne süslü oyuncaklar, ne de abartılı harcamalar. Hatta, Waldorf öğretmenlerinden biri demiş ki, bir çocuğu geliştirmek için bir kaç bez parçası, kurdeleler, kütük parçaları yeterlidir. 

Bir sonraki yazıda sadece bilim ve yaratıcılık yönüne odaklanacağım. Umarım bir gün yerinde uygulamaları görmek de nasip olur ^.^ Allah Kerim <3


Aralık 04, 2016

Bilimsel Pratikler ile Bir Mum Deneyi

Heyecanlı Araştırmacıdan Selamlar!
Bazı insanlar virvir virvir edip durdular, ayy tatlığğm seni discourage etmek istemem amaaa anaokullarıyla bu iş çok zoorrr dediler, ağızlarından çıkanı kulakları duymadı fekat buradaki öznenin ben olduğumu unuttular.
Efendim biz araştırmacıyız, cesur olmalıyız. Denemek ve görmek zorundayız. Olursa ne tatlı ne hoş, olmazsa başka yollar düşünmeliyiz. Ne yaparsak yapalım yeter ki geri çekilmeyelim artık. Üretmek ve faydalı olmak için bunca yıl okuduk, okumaya devam ediyoruz. O kadar okuduktan sonra “bu yaş grubu anlamaz, bu yaş grubu ifade etmede zorluk çeker” diye kendimize setler çekmenin bi anlamı var mı? Bence yok, hiç de olmamıştı zaten çok şükür.  
       
Velhasıl biz ilk dersimizi gerçekleştirdik. Bu dersi bilimsel pratiklere dayanarak sürdürdük. Bunları tahmin, gerçek yaşam, aktivite, data, model, açıklama olarak sıralayabiliriz. Tabi süreç boyunca çocukların hem kendi aralarında hem benimle bir tartışma ve fikirlerini açıklayabilme ortamı sundum. Bunu yaparken resimde gördüğünüz gibi bir tablo hazırladım ki hangi basamakta olduklarını anlayabilsinler.. Kenardaki kız ve erkek çocuğu da bulunduğumuz basamağın yanına koydum, iyice görselleştirdik anlayacağınız. Buarada kız-erkek çocuğu beyaz önlüklü bir tip yapmadım bilerek, bu çok karşılaştığımız bir kavram yanılgısı çünkü. Bilim insanı illa beyaz önlük giymek ve laboratuarda çalışmak zorunda değildir. Bilim doğanın ve yaşamın kendisidir. Bu felsefeyi aşılamak için kız-erkek çocuğunu da doğal halleriyle resimledim. 


Dersimize bir oyun ile başladık. Oyun, kullandığımız ışık kaynaklarıyla ilgiliydi. Yere yapıştırdığım resimlerin üzerine sorular sorarak tahmin edip zıplamalarını istedim. Böylelikle gerçek yaşamlarıyla bağlantı kurmalarını sağladım.Sorularım;
-bizi ısıtan ve ışık veren gök cismi nedir?
- geceleri gökyüzünde parıl parıl parlayan çok sayıda gök cismi hangisidir?
-eski yıllarda insanların evlerini aydınlatmak için kullandıkları, bi ip yardımıyla yanan madde hangisidir? ….
Diye devam ediyor J Bu sorularla oyun oynamak aktif olarak katılım sağladığı için dersi olumlu etkiledi, gayet görevlerine odaklanmış halde sürdürdüler. Ardından bu malzemeleri buluş sırasına göre sıraladık. Bilim insanlarının ateşten, muma, gaz lambası ve ampüle kadar olan yolculuğunda çalışmalar yaptığını vurguladık.

Ardından, eski yıllarda kullanılan bir malzeme olan mum ile deney yapacağımızı söyledim. Mum nasıl yanar diye sordum, çakmakla dediler =)) E çakmak yetiyor mu dedim, yeter dediler. Vay efendim öyle mi dediniz deyip bir kavanoz aldım elime. Bu kavanozu ile yanan mumun üzerine kapatsam ne olur diye sordum. Kimi yanar kimi yanmaz dedi. Hatta biri, havasız kalır bu yüzden söner dedi..
                           

Önce küçük bir kavanoz ile kapadık. Söndüğünü gördük. Sonra daha büyük bir kavanoz ile denemek istedik. Ne olabileceğini tahmin ettik, istisnasız hepsi daha uzun süre yanar dedi =) En son olarak daha büyük bir kavanoz ile denedik ve tahmin ettikleri üzere bu sefer daha da uzun süre yandı..

Tahmin ve deney basamaklarını bu şekilde tamamladıktan sonra, veri toplama kısmına geçtik. Telefonun kronometresini açıp her bir kavanozun ne kadar sürdüğünü belirledik. 6, 13 ve 17 sn sürdüğünü kaydettik.  Kaydettiğimiz süreleri bir tablo ve ponponlar aracılığıyla görselleştirdik.
Sonra çocuklardan gönüllü olanları tahtaya, data tablosunun yanına alıp açıklamalarını istedim. Sorular sorarak interaktif bir şekilde sürdürdük ve tamamladık =) 

Aa UNUTMUŞUM! =)) Bir de modelledik , raporladık;


Oluyor muymuş dostlarım? Evet oluyormuş. Haydi sağlıcakla =)