Okul öncesi eğitimine olan merakımdan mütevellit ülkemizde
de olan bazı anaokulu türlerini araştırmak istedim. Fekat buna ülkemizde
olmayandan başladım =))Ve işte.. Waldorf !
Waldorf ile ilgili yapılan çok fazla araştırma yok. Olan
araştırmalarda da devlette okuyan öğrencilere göre istatistiksel fark
oluşturacak şekilde daha yaratıcı oldukları ortaya çıkmış. Aynı zamanda dil ve
matematik eğitiminde de %75, %65 oranlarıyla daha iyi sonuçlar elde ettikleri
belirlenmiş. Nitel olarak yapılan bir araştırmada da vakitlerini televizyonla
geçirmeyen, üretici ve sosyal bireyler olduğu belirlenmiş. O zaman bakalım bu
birey nasıl bir eğitim almış;
Waldorf, doğa etkinliklerini okulun merkezine aldığı için
dikkatımı celbetmişti. Bunu yanında okulda hiçbir teknolojik ürünün olmaması,
kaynak kitap kullanmamaları, sınıf ortamındaki o otantik doğanın içindeymişsin
hissi bende bayağı merak uyandırmıştı. Bu merakla bende makaleler ve
kitaplardan yararlanarak eğitimin felsefesi, uygulamadaki etkinlikleri hakkında
bilgi edindim, burada da genel halleriyle paylaşayım diyorum.
Şimdi.. Efendim bu eğitimin başlangıcı Rudolf Steiner’a dayanıyor
aslında. Kendisi, filozof ve eğitimci yanının ağır bastığı bir bilim insanı.
Kaynaklara göre eğitimin kurulması 1. Dünya savaşının ardından ortaya çıkan bir
fikirdi. Steiner’a göre yeni insan yaratmak ancak eğitimin yenilenmesiyle
mümkündü. Bu amaçla duygu, irade ve düşünce bütünlüğünü koruyan bir eğitim
düzenlemek.
Mesela ne öğreteceklerine değil de, öğrencinin ne
öğreneceğine odaklanıyorlar.
Ayrıca din, dil, ırk fark etmeksizin tüm insanlığa
kapılarını açık bırakmışlar. Bunun örneklerini etkinlik kitaplarında da gördüm.
Örneğin çocukların oyuncaklarında, etnik kıyafetli çocuklara, esmer tenlere,
turuncu saçlara yer verilmişti.
Bunun yanıda özellikle
“ritim” duygusuna çok önem vermişler. Onlara göre doğada nasıl bir döngü ve
düzen var ise, ve bu da bize rahatlatan bir faktör ise çocuk da aynı şekilde
ritim ve düzene dayalı bir eğitim almalı. Yani, günün akışını çocuk bilmeli;
sabah ana ders ile başlanır, sonra oyun vakti gelir, sonra yemek yenir gibi. Ya
da günlere vurduğumuzda, pazartesi yemekte sebze günü, Salı et günü gibi. Hatta
demişlerki, evlerinizde de böyle bir düzen olsun. Haftasonu çocuğunuzla bahçe
aktivitesi, Pazar günü ütü günü gibi.
Sonra, efendim bu okulda yönetici yokmuş.Öğrenci ve öğretmenin birbirine üstünlüğü yok, bi hiyerarşi olmadığı için yöneticiye de ihtiyaç yokmuş. ( Bunu tuttum :P) Bu felsefe, bizim üniversitede çokça dile getirilen bir konudur. Pek çok hocamızın çok güzel örnekleri vardı somut olarak gördüğüm. Mesela masanın başına değilde, bizlerin arasına oturan bir hocamız vardı, pek bi severdim bu hümanistik tavırlarını.
Sonra, efendim bu okulda yönetici yokmuş.Öğrenci ve öğretmenin birbirine üstünlüğü yok, bi hiyerarşi olmadığı için yöneticiye de ihtiyaç yokmuş. ( Bunu tuttum :P) Bu felsefe, bizim üniversitede çokça dile getirilen bir konudur. Pek çok hocamızın çok güzel örnekleri vardı somut olarak gördüğüm. Mesela masanın başına değilde, bizlerin arasına oturan bir hocamız vardı, pek bi severdim bu hümanistik tavırlarını.
Değerlendirme sistemi ise, notlardan değil de gelişim
raporlarından oluşmakta imiş. Bu konuda kafamda soru işaretleri var aslında.
Notu ben de sevmiyorum ama bu sefer ölçme ve değerlendirmelerinizi çok sağlam
yapmalısınız, o raporları gerçek bir araştırmacı gibi verilere dayandırarak
yazmak lazım. Gözlemler, anekdotlar, ölçekler çok iyi kayda alınmalı vee bence
okul ortamında bunun gerçekleşmesi bana inandırıcı gelmiyor.
Son olarak da hayal gücü ve yaratıcılığa önem veriliyor.
Hatta fazlasıyla önem veriliyor. Bir okul düşünün, kitap yok. Öğrenci kendi
kitabını kendisi üretiyor. İster resim, ister şarkı, ister el işi ile konuyu
kaydediyor. Çünkü Steiner diyorki her çocuk öğrenir, ama farklı yollarla
öğrenir. Burada öz düzenleme becerisine de değiniyor aslında. Ben katılıyorum
bu ilkeye de, şahsen geleneksel yöntemle öğrendiğim konuları evde resimle, kısa
notlar tutatak, renkli kalemlerle kavram haritaları oluşturarak öğrenirdim,
hala da öyle öğreniyorum.
Velhasıl, genel itibariyle eğitim böyleymiş.Grdüğünüz gibi yaşamın içinden, yaşamın kendisi olan bir ortam sunulmuş. Doğaya ait olmayan hiç bir şey yok. Ne süslü oyuncaklar, ne de abartılı harcamalar. Hatta, Waldorf öğretmenlerinden biri demiş ki, bir çocuğu geliştirmek için bir kaç bez parçası, kurdeleler, kütük parçaları yeterlidir.
Bir sonraki yazıda
sadece bilim ve yaratıcılık yönüne odaklanacağım. Umarım bir gün yerinde
uygulamaları görmek de nasip olur ^.^ Allah Kerim <3
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder