Haziran 24, 2018

Yıldız Seçimlerinden İçimin hissettiklerine


Sevgili Blog,
Naber?
Sağol elhamdüllillah ben de iyiyim. İşler güçler koşturuyoruz. Şimdi bir çam ağacının altında, kırmızı bir uçurtmanın ekrana yansıması ve aşırı rüzgardan şalımın gözüme girmesi halleriyle yazıyorum. Çok şükür, halimizden şikayetimiz yok :P

Bloga yazı atmayı seviyorum , çokça konu da birikiyor ama yoğun iş temposu buna her zaman izin de vermiyor. Şimdi bir fırsatı, bir nefes anını bulup içimde birikenleri yazmak vakti. .

Dün itibariyle Geleceğimin Teknoloji Yıldızları seçmelerini tamamladık. Soru hazırlığı, düzenlemeleri, gözetmenliği, sıralaması, proje konu seçimi, organizasyonu derken epey çalıştık. Dün de eğitime seçilecek yıldızlarımıza en yakın olduğumuz gündü.

Belki yazılanlar ve kelimeler çok klişe gelecek şimdi okurken ama benim içimin baharını bilen bilir. O içimdeki bahar ile çocukları nasıl gördüğümü de bilen bilir. ( yani yazar diyorki, istediğim klişeyi kullanırım, neö var? 😊 )

Saatler 9’a yaklaşırken biz de alana doğru ilerliyorduk. İlk ekran görüntüsünü orada aldı zihnim. Bir baba ve oğlu alanın nerede olduğunu anlamaya çalışıyorlardı. Ve tabiki ''bir telaş gördüm sanki’’😊 O an da içimde sevinçli bir sıcaklık oluşurken, bir ses duydum pek sevdiğim. ‘’ Telaş yapma baba, daha 1 saat var’’.  Evet, artık gençler sakinleştiriyordu ebeveynleri.

Yolumuzda ilerledik.. Alana doğru giden anneli- oğullu, babalı- kızlı , kardeşli ve büyük aileli topluluklar da ilerliyordu. Çocukların heyecanını, biraz stresini, umutlarını, hedeflerini, gözlerindeki ışıltıyı, ellerindeki teri, ben de içimde hissediyordum sanki.. Ve en sevdiğim şeydi, bisürü güzel duyguyu eş zamanlı yaşamak.. Bi yerlerde uyuşmuş hücrelerim falan vardıysa hepsini birden ayağa kaldırıyor, sanki elinde meşale taşıyor gibi koşturuyordu bu duygu karışımı.

Alana birikmiş koca bir topluluk.. Hepsi çocuğunun en hızlı şekilde içeri geçmesini istiyordu.. Ve en sorunsuz şekilde.. Ve hiç beklemeden.. Ve sakince sırasını bekleyen çocuklarını hafif dürterek : ) O da güzeldi, herkesin gayesi kendileri kadar temizdi.. Ülkede hazırlanan eğitim şansına, çalışmalarıyla umut vaad eden çocuklarını dahil edebilmekti.. Bunu görmek kalbime bir ağrı da saplatıyordu bir yandan, ‘’Allahım hikmetli kararlar alarak seçelim yıldızlarımızı ve Güç ver en iyi eğitimi hazırlayalım onlar için’’ default bir dua olarak süzülüyordu içime.

İçeri girdik.. Koca bir alan, minicik çocuklar.. Ellerinde evinden getirdiği geri dönüşüm ürünleri, zihinlerinde ipucu verilmiş konuya dair fikirler ve gözlerinde pırıltı.. Her çocuğun gözünde nasıl oluyor bu pırıltı? Görünmüyor ya hani yetişkinlerde, nedenki..

Vakit geldi, süre başladı.. Eller motor, pil ve kablolar ile kesilen pipetlerde, kürdan takılan plastik kapaklar arasında dolaşmaya başladı.. Çoğu gayet rahattı, evindeki çalışma masasında çalışıyormuşçasına.. Kimi biraz gözleri dolu.. Ve ben, tabi ki, hemen bulurdum gözleri dolu olanı..

Gözyaşı donakalmış bir elagözün yanına yaklaştım.. Ben yapamam dedi, takamam bu motoru.. Bilmiyorum ki nasıl yapacağımı.. Sohbet ettik, amann dedim boşver projeyi : )) Biraz konuşunca, önemli olan kurabilmen değil ama fikirlerini duymayı çok istiyorum deyince, daha çok zamanımız var, birlikte yemek yiyeceğiz, sonra biraz da resim çizeceğiz hatta deyince tekrar döndü malzemelerin başına.. Ve devam etti sonuna kadar..

Bir başka gözü yaşlı daha buldum iki bin öğrencinin arasında.. Ben bilmiyorum nasıl yapacağımı dedi.. Yine kenara ittik projeyi.. Hangi oyuncakları seversin dedim? Top oynamayı dedi.. Başka var mı sevdiğin diye sordum, bi de pateni severim dedi.. Resim çizmeyi de sever misin dedim.. Çizerim dedi, o zaman projeni önce çiz sonra başlarsın olur mu diye sordum, onaylayınca yanından ayrıldım.. Belki 10 dk sonra tekrar geldi yanıma, çıkmak istediğini söyledi.. Annesiyle haberleşip çıkışa getirdim.. Sınavda -hani o ellerimizle hazırladığımız zor sınavda- 18. Olmuş meğer.. İçimde bir hüzünle, daha fazla kalması için zorlamadan tercihi ona bıraktım.. Seneye muhakkak yine görmek istediğimi söyledim, inşallah yine görebilirim ..

Değerlendirmeler başlayınca, devresini kuramayan bi sürü çocuk geldi karşımıza.. Ama çokça anlattı aracının özelliklerini.. Projeyi çok güzel araştırmıştı belli.. Dinlerken içimizi de kıpırdattı.. Bu kadar güzel araştıran, emek veren, fikir oluşturan, tasarlayan, yaşına rağmen bu büyük organizasyonda, bu büyük salonda o çalışmasını minicik elleriyle tamamlayan, karşımıza gelip sunan, kendini özgüvenle ifade eden, umut veren, ruh aydınlatan tüm ‘’geleceğimin yıldızlarını’’ dinledik..

Kimi devreyi hiç kuramamış, kimi anahtarı kullanamamış kabloyu takınca ilerletebilmiş, kimi kabloyu sabitleyip pil yatağını çıkararak devreyi tasarlamış birsürü öğrenci vardı.. Değerlendirirken 5 farklı kriter vardı ve devre kurabilmek bunlardan sadece 1 tanesiydi.. Hatta diğer çalışmayı da dikkate alırsak öğrenciyi %10 oranında etkiliyordu.. Hele hele devre elemanlarından birini kullanamamak ~anahtar mesela ~ öğrenciyi %2 etkiliyordu..

Yani devreyi kuramayan asla kaybetmiyordu..Ama vazgeçen için durum öyle değildi.
Kendimi düşündüm, verilen malzemeyi kullanmayı bilmesem çıkmak isteyebilirdim.. Ya da çoğunu bilip anahtarı takamasam morelim çok bozulurdu.. Hadi diyelim direndim sınavdan çıkmadım, açıklayabilir miydim acaba kendimi o morelle?

Bu önemli bir bakış açısı sanki hayatı gördüğümüz.. Daha önce deneyimlemediğimiz bir zorlukla karşılaştığımızda pes mi ediyoruz, yoksa ‘’deneyeceğim, dur bakalım.. Şunu da bilmiyorum ama hadi bu da böyle olsun, yeter ki ben gönlümdekini bir anlatayım’’ mı diyoruz?

Yakın zamanda izlediğim bir videoyu paylaşmak istiyorum tam bu noktada
Ted Talks- Self Confident

Özgüvenle ilgili bu konuşmada Amerikan futbol takıma çocuklarını dahil etmek isteyen ailelerin sorusuyla başlıyor.. Çocuğum takıma girmek için ne yapmalı? En iyi yaptığı şeyi soruyor koç hemen.. Hızlı koşar, alanı çok iyi görür, sol ayağı çok iyidir gibi yorumlar geliyor ailelerden.. 
Koç ise şunu ifade ediyor, aradığım şey ‘’özgüven’’. Bu yetenek olmadan soccer takımda hiçizdir diyor.. ‘’bu yetenek olmadan’’.. Çünkü ‘’kendine olan görüş ve inancını kaybedersen, işimiz bitti demektir.’’ 
Peki nedir özgüven ; ne zorlukta ya da ne biçimde olursa olsun herhangi bir görevi tamamlamak adına kendimize olan inancımız. Bunu gerçekleştirmenin yolu olarak ise ‘’tekrarlama- pratik yapmak’’ ve ‘’zihnimizdeki negatif söylemleri durdurmak’’ olarak ifade ediyor.. 
Etrafımızda yeterince ‘’ yapamayacağımıza’’ dair söylemler duyuyoruz.. Fakat biz niye söylüyoruz bunları kendimize? Düşüncelerin, eylemleri etkilediğini bile bile niye durdurmuyoruz bu mikroplu yapamazsın fikrini.. Neden kendi söylememizi dolaştırmıyoruz zihinlerimizde? ‘’Ben çok iyiyim. ‘’ ‘’Kendi gemimim kaptanıyım’’ , ‘’yapabilirim’’ , ‘’elimden geleni yapmadan gitmiyorum hiçbir yere!’’


Bazen düşüyoruz, içimizdeki ‘’yapamazsın’’cılar da tam o zaman ayağa kalkıyor. Sonra fark ediyoruz ki vazgeçince kaybetmişiz bir anda.. 

Şimdi temizliyoruz zihindeki o söylemleri.. Kendimizinkini yerleştiriyoruz. ‘’İçimdeki coşkuya inanıyorum, sonuna kadar devam ediyorum’’ Ve Nil’e Hayat Dersleri kitabındaki ifade ile ‘’Hazırlayın atları, yola koyuluyoruz!’’

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder