Hellö!
Benim için
insanlar ikiye ayrılır; bilim insanları ve diğerleri. Şaka tabi böyle değil.
Benim için insanlar birbirinden ayrılmıyor. Ama bazı özel insanlar var, benim
de pek çok sevdiğim. Bu özel insanları sıralayıp şöyle bir ortak özelliklerine
bakıldığında fark ettim ki yenilik getiren, farklı bir zihne ve bakış açısına
sahip olanlar benim için double kalpli.
Bilim deyince
akla bu tür pek çok insan gelebiliyor. Ama baya baya bu kafa başka bir kafa
dediğimiz kim derseniz bana göre İbnul Heysem ve Einsteindir. Bu ikisini bi
ayrı seviyorum ama konumuz bu değil.
Konumuz şu
aslında, Einstein ve İbnul Heysem ne ise Van Gogh da o benim için.
Ben öyle sanat hayranıyımdır, şöyle sergi gezerim demeyeceğim. Çünkü gezmem
😊 😊 Ama ben bir fark detektörüyümdür. Bende
bir yerlerde sensör var. Nerede olursa olsun, ve ne kadar kalabalık olursa
olsun, tarama yapar ve farklı olanı bulurum. Farklılık yaratacak potansiyeli
de. Elhamdülillah, güzel özellik.
Van Goghun eserlerine gayet halk gözüyle baktığımda beni içine çeken bir
şey oldu. Özellikle yıldızlı gece denen eserinden bahsediyorum. Ben ne kübizim
bilirim, ne noktacılık. Ama o eser farklıydı bana göre. Sonra tabiki araştırmacı eğitmen olarak bunun
peşini bırakmadım. Videolarını, eleştiri yazılarını okuyunca öğrendim ki, Van
Gogh yıldızlı gece adlı eseri bilim insanlarının da hala açıklamaya
çalıştıkları türbülans kavramıyla ilgiliymiş. Var olan dalga boylarını biz
normal insanların beyni herşeyiyle algılayamıyor. Bazılarını bastırırken,
bazılarını ise yüzeye çıkarıyor ve bizde sadece yüzeye çıkan kısmını
algılayabiliyoruz gözümüz ve beynimizle. Van Gogh ise tamamını algılıyor ve
eserde de bunu paylaşıyor bizimle.
Eleştiri yazarlarından helallik istiyorum ama bence konu ne teknik ne de
başka bişey. Mesele algılarla ilgili. Van Gogh bir ifadesinde şöyle söylemiş “
I dream my paint, then I paint my dream- Önce hayal ederim, sonra hayallerimi
boyarım “ Bence ifade çok net..
Van Goghun tekniğini kullanarak tablolar yapan nice insan vardır. Ama neden
Van Gogh? Çünkü o önce görebildi, sonra boyadı. Derinlik kazandırsın diye
kuşbakışı bir çizim yapmadı, ölümü temsil etsin diye tabloya söğüt ağacı
eklemedi. Zihninde o tablo nasıl canlandıysa onu aktardı. Zihninde nasıl
canlandırdığı ise Van Gogh’un
bilinçaltına kadar inmeyi gerektirir, ya da sadece Van Gogh'a lütfedilen bir özelliktir..
Velhasılı, yaz denince yazılmaz, çiz denince çizilmez. Vuruşçuluğu kullan,
etkili olsun, şu öğeyi ekle şunu hissetsinler denince de olmaz. Olanlar var,
sergide yer alıyorlar, raflarda popüler duruyorlar. Ama istediğimiz ne?
İstediğimiz popüler olmak mı, çok satmak mı yoksa Van Gogh olmak mı? Sen çıtayı
tam olarak nereye koymayı tercih ediyorsun.. Hmm, emin ol Allah onu da nasip
eder değerli okurlarım. O yüzden ne hayal ettiğimiz önemli..
Sağlık ve selametle!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder