Buralara gelmeden önce, acaba Royale de yolum düşer mi diye
aklımdan geçirmiştim. Çok istemişim, o düşüncem dua olmuş meğersem.
Royal Enstitü benim youtubedan takip ettiğim, küçük
yaşlardan itibaren anlamlı deneyler yapmayı önemseyen, bilimin konuşulmasını,
bilim insanı ve çocuk arasında bağlantı kurulmasını önemseyen vurgulayan bir
kurum. Kuruluşu çok eskilere dayanıyor, pek çok önemli bilim insanına da yuva
olmuş vakti zamanında. Hatta kadınların üniversite eğitimi alınmasına engel
olunduğu zamanlarda, tüm yargıları yıkıp din dil ırk cinsiyet fark etmeksizin
bilim yapan herkese kapısını açan Royal Enstitü olmuş.
Royalde eğitim vermeden önce bir tanışma ve bilgilendirme
günü oldu. Kısaca çalıştığımız alanlardan bahsettikten sonra Royal Enstitünün
tarihi hakkında bilgilendirme yaptılar. Bizi bilgilendiren yapım koordinatörü
Welcome dedikten sonra “Siz artık Royal Enstitü ailesinin bir üyesisiniz” dedi.
Bu çok önemliydi benim için. Var olduğunuz yer sizi benimsediğinde, bunu
gerçekten hissederek söylediğinde otomatik olarak kendinizi daha huzurlu
hissediyorsunuz. Çünkü orası eleştirildiğiniz ve karşılaştırıldığınız bir yer
olmaktan çıkıp, el ele verip güzel işler yapmaya doğru sizi destekleyen bir
yuva haline geliyor bi anda.
Ardından yapılacak deneyler hakkında birkaç kısa denemeler
yaptık ve Faraday Müzesini gezerek günü tamamladık.
Müzeyi ve enstitüyü gezerken, daha önce de bahsettiğim gibi
burası halktan uzak bilim yapan bir yer değildi. Müzesi, kafesi, çalışma
salonları, tiyatro salonları ve laboratuarları ile bilimin yapıldığı ve
paylaşıldığı bir yer halindeydi. Özellikle bizim de eğitim aldığımız “Young
Scientist- Genç Bilim İnsanları” bölümü çok şirindi. Boğaziçi Üniversitesinde
Fen Eğitimi aldığımız laboratuar şeklinde dizayn edilen sınıfımıza benziyordu. Bu
laboratuar bilime adım atacak yeni nesillere açılıyordu.
Müze ise oldukça anlamlıydı. Oradan gelmiş geçmiş bilim
insanlarının çalışma odaları, kullandıkları aletler ve buldukları sergilenmişti.
İşte bilim hep bizden çıkıyor der gibi. Eh o kadar da havalarını atsınlar değil mi =)
Eğitim günü geldi. Tüm gönüllüleri toplayıp bir konuşma
yaptılar öncesinde. Koordinatörün, teşekkürün ardından söylediği ilk şey “Burada
hiç kimsenin size kaba davranmasını göz ardı etmeyiz. Bu sebeple aile veya
çocuklardan ne sebeple olursa olsun kaba bir davranış gördüğünüzde bunları bize
bildirin.” cümlesi oldu. Ailemizin üyesisiniz’den sonra benden 100 puan
aldıkları ikinci nokta burası oldu. Pek çok kez fark ettiğim gibi o anda fark
ettim ki, bu ülke ve bu ülkenin insanları ilişkilerini en başta karşılıklı
saygıya dayalı olarak kuruyorlar. Öğretmen öğrenci, veli öğrence, öğretmen
kurum, veli kurum fark etmez.. Saygı, gereken ilk kural.
Eğitim, aile ve çocukların dahil olduğu, oldukça fazla
sayıda deneyin yapıldığı bir gündü. Yaş seviyesi 6-12 olarak değişiyordu ama
benim 3 yaşında da öğrencim oldu =)) Eğitim en önemli noktalarından biri
aslında aile ve çocuk arasında etkileşim kurmaktı. Yani yapım koordinatörünün
sürekli vurguladığı şey buydu. Zaten youtubeda paylaştıkları videolarda da
deneyi çocuğun ailesi ile birlikte yaptırdıklarını ifade etti. Çünkü enstitüye
göre, çocuklar evlerinde bilimi konuşurlarsa, aileleriyle bilim muhabbeti
yaparlarsa farkındalıkları artacaktı. Bu sebeple deneyler boyunca zaman zaman
çocukla iletişim kursam da aileyi bunun içine katmaya ve kendi aralarında
sohbet etmelerine izin vermeye de özen gösterdim.
Onca çocuk geldi geçti, onca iş yaptık, onca deney prosedürü
uyguladık, bir kere olsun çocukları uyarma gereksinimi duymadım. O videolarda
izlediğimiz çocuklar gerçekmiş, vallahi gerçekmiş onlar. Çok iyi dinleyen,
kulak veren, anlamaya çalışan, kendisi üreten, uygularken sabreden, gerekirse
bekleyen, sırasını bilen, diğer arkadaşına da saygı gösteren, uygularken zevk
alan, tekrar ve tekrar yapmak istediği halde bir sonrakini düşünüp tekrar
sıraya giren ne tatlı çocuklardı. Her defasında onlarla birlikte ben de zevk
aldım ve günün sonunda kayıp bir sesim olsa da yüzüm hiç asılmadı. Hatta deney
sırasında yer değiştirdiğimiz Kathy de bunu fark edip birlikte aynı ortamda
çalışmanın ne kadar güzel olduğunu söyledi.
Tabi Kathy nerden bilsin biz ülkede deneyleri kan ter içinde
yaptırıyoruz, bu ne ki yorulmadım bile ^.^
Eğitimden sonra çokça düşündüm. Koca bir etkinlikte anlamsız
bir deney bile yoktu. Her deneyin sonunda çocuklar gerçekten hayatla ilgili
önemli bilgiler alarak ayrıldı. Bilimi
KONUŞTULAR. Sadece bikaç kimyasalı bir araya döküp hop oldu bitti
yapmadık. Deneyler köpürdüğünde, alev çıktığında ve çocuk bilim deneyince
bunları hatırladığında bize hiçbir şey kazandırmayacak. Eğer çocuk, hayatıyla
ilgili, elindeki yaranın nasıl iyileştiğini, bitkinin de kendi gibi terlediğini, patatesin
de insanında şeker depoladığını ama farklı şekilde depoladığını öğrendiğinde
zevk alıyorsa, işte o zaman bilim daha iyi bir yere gelecek Türkiye’de. Yoksa
bir sihirbazlık gösterisi, bir İllüzyondan farkı olmayacak, üzgünüm dost acı
söyler.
Umuyorum bir gün benim ülkemde de, bilim insanları ve halk
bir araya gelir, vakit geçirir, gerçekleri konuşur. Umuyorum bizim çocuklarımız
da hiçbir korku ögesi olmadan, gerçekten saygılı davranmayı öğrenir, saygılı
davranmanın güzel olduğu zevkiyle bunu öğrenir. Umarım bir gün biz de
evlerimizde bilim sohbetleri yaparız, sofradaki yemekten, bahçedeki taştan..
Umarım, bilimin ne olduğunu bilen eğitmenlerimiz olur.
Sevgi ve çok umutla..