Melani Killen ve arkadaşlarının yazdığı bir makaleden
bahsedeceğim bugün. Konumuz ahlak eğitimi. Ülkemizde ahlak eğitimi denince akla
ilk gelen dine dayalı bir eğitim fakat yapılan araştırmalar ve evrensel algıda
ahlak tam olarak böyle değil. Ahlaki gelişim konusunda daha çok etik
davranışlardan bahsediliyor aslında. Zaten İngilizcesinde moral development
olarak geçiyor, religion (din) terimi yer almıyor. Yazının devamını bu bağlamda
okumak daha faydalı olacaktır diye düşündüğüm için kısaca açıklamak istedim.
Gelelim araştırmaya.. Bu araştırma yine çocuklardan
bahsediyor, en sevdiğimiz <3 Literatür, çocukların kendi gruplarında olan
kişilere daha pozitif yargılı, dışarıdakilere ise negatif olduklarını iddia
ediyor. Eğer bu gruplaşmadan devam edersek, farklılıklara rağmen kendi
gruplarını yükselttiklerini ve diğerlerinden de pek de hoşlanmadığını
belirtiyorlar. Bu çalışmaların çoğu Sosyal Alan teorisine dayanıyor ve bu
teoriye göre bireyler herhangi bir olayı değerlendirirken eşitlik ve adalet
duygularını, kişisel tercihlerini ve sosyal normları/ gelenekleri kullanıyorlar.
Çocuklarda herhangi bir yanlışlık üzerine ahlaki değerler olan eşitlik ve adaleti
kullanırken, grup içindeki dinamiklerde geleneksel normlardan ve kişisel
tercihlerinden bahsediyorlar. Fakat,
eğer gruplarındaki kişi o grubun kurallarına uymuyorsa bu durumda kurallarını
koruyan ama dışarıdan olan birini tercih edebiliyorlarmış.
Bu araştırmanın sonuçlarına göre cinsiyet grup içini
etkileyen faktörlerden biri değil imiş. Ayrıca yaşa bağlı değişiklikler
gözlenmiş. 9-10 yaş grubu çocuklar grup içinde genel kurallarında eşitliğe önem
verirken, ergenlerin gruba özel olanlara daha önem verdikleri belirlenmiş. Çocuklar
eşitliği açıklarken ise adaleti vurgulamışlar. Örneğin “ a kişisi aç gözlü
davrandı, bu hiç adil değil.” Gibi.
Araştırma çocuklardaki grup dinamiklerini pek çok değişkenin
olduğu komplex bir yapı olarak değerlendirmişler.
Bunun dışında ahlak
ile ilgili araştırmalar ;
-Cinsiyette farklılık olmasa da kızların diğer kişinin
ihtiyacını daha çok düşündüğünü (empati),
-4 yaşın gelecekteki ahlak düzeyi için tahmin edici olmadığını,
-Çocukların içsel olarak kendi kararlarını verdiklerinde
daha pozitif olduklarını göstermiş efendim.
Araştırma Amerikada yapıldığından
Türkiye için durum nedir bilemiyoruz. Acaba bizim çocuklar da eşitlik ve adaleti
vurgularlar mıydı? Ya da bize özgü başka değişkenler ortaya çıkar mıydı?
Son soru ile yetişkinleri de kendilerini sorgulamaya bırakıyorum.
Bizim nasıl kalıplarımız var kafamızda? Kimleri “kendimizden, bizim gibi “ diye
sınıflandırırken, kimleri bunun dışında bırakıyoruz? Ve dışında
bıraktıklarımızı hangi kriterler altında değerlendiriyoruz? Fanatikliğin dibine
kadar spordan siyasete, dine kadar pek çok alanda yaşandığı bir ülkede ne kadar
adil ve hoşgörülüyüz “dışarıdakilere” ? Daha da önemlisi sosyal bir içerik
verdiğimiz çocuklarımıza bunu ne kadar hissettiriyoruz?
Biz yetişkinler olarak Kohlberg'in ahlak seviyesinde neredeyiz? Kimse görmüyorsa yanlışa devam mı ediyoruz, yoksa kural kuraldır deyip hepsini kabulleniyor muyuz?
Her ailenin aslında kocaman bir kültür olduğunu ve çocukları
ile de bu kültürü paylaştığını ve aktardığını düşünüyorum. Bu yüzden önce
herkesin kendi evinde kalıpları yıkmasını, din dil ırk ayırt etmeden herkesi
eşit görebilmesini, adil değerlendirmesini, farklılıkları öcüü diye bastırmak
ve susturmak yerine hoşgörü ile kabullenmesini hayal ediyorum güzel bir gelecek
için. Bu hayaldi, ben yapabildim demeyi çok istiyorum ileride.. Neden olmasın,
olar bence ;)