Ağustos 15, 2017

Sihirli Değnek ya da türevleri


Şermin Çarkacının ev yapımı sihirli değnek kitabını yakın zamanda okudum. Bazen vay be ne kadar aynıyız dedim, bazen bayağı bayağı aynı düşünüyoruz dedim J  Bu yazıda kitabın analizini yapmayacağım ama kendimden örnekler de vererek ev yapımı sihirli değneğime nasıl ulaştığımı anlatmaya çalışacağım.

Aslında bana göre sihirli değnek farkındalık ile başlıyor. Hayatın, ömrün, sizi sıkan şeylerin, kültürün, insanların,çeşitliliğin farkında olmak.. Aydınlanmak neymiş o zaman anlıyor insan. Farkındalık, herkes için farklı olaylarda başlayabilir bence. Kimi için yeni gerçekleştirdiği doğum, kimi için yeni atlattığı bir hastalık ya da kimi için yer değiştirmek. Benimki daha öncesinde başladı ama en açıkça gözüktüğü şey yer değişikliği oldu.

Detaylıca düşündüm neden etkiler yer değişikliği diye. Çünkü ; yalnızsın, bambaşka  bir kültür içindesin, bir metroya bindiğinde 8 farklı ülke insanıyla yolculuk yapıyorsun, (eğer anadilin değilse)  her konuşulanı anlamıyorsun, yani az duyup az konuşup çok düşünüyorsun. Sadece düşünmek de değil, tüm duyuların daha açık oluyor. Bir de kısıtlı zaman eklenince tüm bunlara,  alıcıların apaçık oluveriyor.

Şermin Çarkacının kitabında vermeye çalıştığı mesaj ile benim Erasmusda düşündüklerim birebir aynıydı. Birincisi kısıtlı bir zamanım ve değerlendirmem gereken fazlaca şey vardı. Kütüphane, bahçeler, müzeler, düzenlenen eventler, gözlemlenecek çocuklar. Tüm bunları yapmak için de erken kalkmak, zamanı verimli kullanmak, anı yaşamak ve anı hissetmek gerekiyordu. Tamam bu iyiydi ama ben başka bişey düşündüm. Ömür? Ömür de kısıtlı değil mi?Üstelik sonunu da bilmiyoruz. Yaşadığım, üzerinde bulunduğum an kısıtlı ve geçiyor. O zaman verimli kullanmam lazım. Ömür ilerlerken dönüp baktığımda, bugünü dünden bir adım öteye götürmem, bir işi bırakıp diğerine atılmam, emek vermem gerekiyordu.

İngilterede birbirinden farklı olaylar yaşadım ama beni en çok etkileyen sorunlara karşı tepkileriydi. Durduk yere metrolar çalışmayabiliyor, trenler kalkmıyor, evrakları alabilmek zaman alıyordu. Ama bu insanlar sorun üzerinde saatlerce durmuyor, öfkesini ve nefretini görevliden çıkarmıyor, taşa duvara tekme atmıyordu. Anında başka bir yol bulmaya çalışıyor ve görevliye “teşekkür” ederek ayrılıyordu oradan. Çünkü zaman değerliydi. Öfkeyle, mızırdanmakla geçirmeyecek kadar değerli. Sorun istersen o çok, seni farklı kılacak olan üstesinden gelebilmen.

Ayrıca bazı şeyler de nasip. Tren yoksa, gidemiyorsan, çözüm de bulamadıysan , demekki Nasip. Orada takılı kalıp, kör talihim diye sızlanmanın bir faydası yok.  Olmadı, nasipseydi, olurdu, Allahın daha güzel bir planı vardı senin için o yüzden şimdilik olmadı.

Bir de güzel şeyler sana gelmiyorsa sen onlara git mottosu var. Ülkede güneş gözğkmediğinden, onun ayrı bir değeri var vatandaşlarca ^.^ Camı açtılar, güneş mi var, koşşş Green Parka. Bayağı sahilde güneşlenircesine güneşleniyorlar. Harika değil mi? Öyle bu işler, güzeli gördüğün anda tut, yakala, bırakma.

Neden zaman önemli, neden nasip, neden güzel şeylere gitmek gerekiyor biliyor musun? Çünkü anı biriktiriyoruz. Yaşam anıları. Hayatı kocaman bir albüm gibi düşün mesela. Hergüne bir anı koyuyoruz. Aileden, işten, okuldan, arkadaştan ya da çocuktan.. Albüme eklediğin her anı değerli. Bu bazen pencerenin önüne koyduğun çiçekle, bazen pişirdiğin kurabiyeyle, bazen bir iş için döktüğün alınteri ile güzelleşecek. Belki, bazen gösterdiğin sabır ile, bazen kriz çözme kabiliyetinle zenginleşecek. Sen uzat listeni uzatabildiğin kadar.


Ben Cansu’nun Yaşam Anıları albümüne sıfır kilometre bir benlikle başladım. Bu yazıyı da kendime yazdım, herkes okusun diye.. Sen de başla albümüne..